Milattan önce 4. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar farklı kültürlerce kesintisiz iskan edilen Antalya Kaleiçi, zamanla deprem, yangın ve kuşatmaların yanı sıra farklı dönemlerdeki onarımlar, yenilemeler, yıkımlar, bakımsızlık gibi insan ve doğa kaynaklı etkenlere rağmen kültürel dokusunun önemli bir bölümünü günümüze kadar taşıyabilmiş ender örneklerden biridir.
Liman kıyısındaki muhteşem Beydağları manzaralı konumu, yerleşimin hemen her noktasında karşılaşılan ve zengin bir kültürel geçmişe tanıklık eden anıtları ve geleneksel yapısını koruyan cumbalı evlerinin çevrelediği deniz, portakal çiçeği ve yasemin kokulu dar sokaklarına açılan portakal ağaçlı bahçeleri ve begonvilli dinlenme mekanları ile etkileyici bir ortam sunmaktadır.
Kentin bu noktada kurulmasında baş etken olan ve bu süreç itibarı ile askeri ve ticari önem kazanan liman, Roma Döneminde Doğu Akdeniz’in en canlı limanları arasında yer almış; özellikle Bizans ve Selçuklu dönemlerinde Mısır ve Suriye ile deniz bağlantısının kurulduğu önemli bir dış ticaret limanı olmuştur.
16. yüzyıl başında, Osmanlıların özellikle Mısır’ın fethi ile elde ettikleri Doğu Akdeniz’deki hakimiyeti sonrasında eski önemini büyük ölçüde yitiren liman, ticari hareketlenmelerin bölgede ivme kazandığı 1970’li yılların başında, Antalya’nın batısında bir ticari limanın inşası ile önce balıkçı teknelerinin, özellikle 1980’li yıllarda gelişen turizmi ile de yatların sığınma alanına dönüşmüş ve Yat Limanı olarak anılmaya başlanmıştır.
Çekirdeğini Kaleiçi’nin oluşturduğu ve adı, kurucusu Bergama Kralı II. Attalos ile birlikte MÖ 2. yüzyıla kadar uzanan Antalya, çeşitli epigrafik ve filolojik aktarımlar yanında, kenti yaklaşık 2000 yıl öncesinden başlayarak ziyaret eden gezginlerin kaynaklarında farklı şekillerde ifade edilmiştir.
Kurucusu ile birlikte Attaleia olarak adlandırılan kent, farklı zaman ve kültürlere bağlı olarak epigrafik ve filolojik kaynaklarda Attalia, Sathalia, Sattalia, Setelia, Adalia, Antalia, Andaliyye olarak anılmıştır. Türk hakimiyeti ile birlikte Adalia olarak anıldığı görülen kentin Antalie, Antaliya gibi günümüzdekine yakın adlandırılmalarına Arap coğrafyacı ve tarihçi İbn Havkal’ın Yeryüzünün Yüzü adlı eserini kaleme aldığı 10. yüzyıl itibarı ile rastlanmaktadır.
Bölgedeki insan varlığı Antalya’nın 30 kilometre kuzeyindeki Karain Mağarası ile günümüzden 500 bin yıl (!) öncesine uzansa da; Kaleiçi’nin bilinen iskanı ancak günümüzden yaklaşık 2 bin 500 yıl önce gerçekleşmiştir.
Kaleiçi surları, yaşam alanı olarak kullanılan kentin güçlü bir savunma sistemine sahip olması gerekliliğinin sürdüğü 19. yüzyıl sonlarına kadar önemini korumuştur.
Anılan yapılar yanında 19. yüzyıldan başlayarak kentin yakın geçmişini yansıtan çok sayıda ticari ve özel mekan ile karşılaşılmaktadır. Kale Kapısı yakınındaki hanlar, kent içine yayılan hamamlar, taş cepheli dükkanlar yanında kentin en dikkat çekici yapıları geleneksel konutlardır.
Prof.Dr.Burhan VARKIVANÇ